Kanun nedir din ?

Mustafa

Global Mod
Global Mod
Kanun Nedir Din? İnsan, Hukuk ve İnanç Arasında Kadim Bir Denge

Geçenlerde bir arkadaşım forumda şu soruyu sordu: “Kanun nedir, dinle farkı nerede başlar?”

Soruyu okuduğumda düşündüm; belki de insanlık tarihinin en eski tartışmalarından biri hâlâ aynı sıcaklıkta sürüyor. Çünkü “kanun” yalnızca yazılı kurallar bütünü değil; insanın adalet, düzen ve yaşam arayışıyla kurduğu ilişkinin ifadesi.

Bu konuya din açısından bakınca mesele daha da derinleşiyor: Tanrı’nın koyduğu kurallar mı geçerli, yoksa insanın oluşturduğu hukuk mu üstün?

Bu yazıda, bu ikili ilişkinin tarihsel köklerine, toplumsal yansımalarına ve gelecekte nasıl evrilebileceğine birlikte bakalım.

---

Tarihsel Kökler: Kanun ve Din Arasındaki İlk Çizgi

İnsanlık tarihine baktığımızda, din ve kanunun birbirinden ayrılmadığı dönemler uzun süre devam etti.

Mezopotamya’daki Hammurabi Kanunları, M.Ö. 18. yüzyılda hazırlanmıştı; ama o dönemde “kanun” kavramı tamamen ilahi otoriteyle iç içeydi. Hammurabi, yasalarını tanrılardan aldığını iddia ederdi.

Aynı şekilde eski Mısır’da “Maat” kavramı —düzen, doğruluk ve evrensel denge— hem dini hem hukuki bir ilkeydi.

Semavi dinlerin ortaya çıkışıyla birlikte kanun kavramı ilahi temellerle yeniden şekillendi.

- Yahudilik’te Tevrat’ın “On Emir”i, Tanrı’nın insanlara doğrudan ilettiği hukuk sistemi olarak görülür.

- Hristiyanlık’ta “Tanrı sevgisi” ve “komşunu sev” ilkesi, kanunun özünü oluşturur.

- İslam’da ise “şeriat”, kelime anlamıyla “doğru yol” demektir ve hem ahlaki hem hukuki düzeni kapsar.

Yani başlangıçta “kanun” yalnızca devletin değil, Tanrı’nın da sözüdür. Ancak zamanla toplumlar karmaşıklaştıkça, ilahi kaynaklı düzenlemelerle dünyevi yönetim arasındaki çizgi bulanıklaşmaya başladı.

---

Aydınlanma Çağı: İnsan Aklı Kanunu Tanrının Yerine Koyduğunda

17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da Aydınlanma düşüncesiyle birlikte “kanun” artık Tanrı’dan değil, insandan türemeye başladı.

Thomas Hobbes, “Leviathan” adlı eserinde, insanların doğa durumunda güvensizlik içinde yaşadığını ve bu yüzden kendi aralarında bir sözleşme yaparak devleti kurduklarını savundu.

John Locke ve Rousseau gibi düşünürler, hukukun kaynağını toplumsal uzlaşma olarak tanımladı.

Bu değişim, “seküler hukuk” kavramının doğuşuna zemin hazırladı. Artık adalet, kutsal metinlerden değil, insan aklından çıkacaktı.

Ancak din, hiçbir zaman bu tartışmadan tamamen çekilmedi. Özellikle İslam, Yahudilik ve Hinduizm gibi geleneksel toplumlarda hâlâ hukuki düzenin önemli kısmı dini kaynaklarla beslenmektedir.

Bu noktada şu soru kaçınılmaz hale gelir: İnsan aklı mı adaleti sağlar, yoksa ilahi irade mi?

Belki de her iki yaklaşım da tek başına eksiktir. Zira biri merhametsiz bir mekanizmaya, diğeri sorgusuz itaate dönüşebilir.

---

Toplumsal Denge: Dinî Kanunlar ve Modern Hukuk Arasında Günümüz

Bugün dünya genelinde “kanun” kavramı iki ana akım arasında gidip geliyor:

1. Seküler hukuk sistemleri (örneğin Fransa, ABD, Japonya) insan aklını ve toplumsal sözleşmeyi esas alır.

2. Dinî hukuk sistemleri (örneğin Suudi Arabistan, İran, kısmen İsrail) ise Tanrı’nın emirlerini temel düzen kaynağı olarak görür.

Bununla birlikte birçok ülke hibrit sistem kullanır. Örneğin Türkiye’de laik hukuk vardır ama evlilik, miras veya toplumsal değerlerde dinin etkisi tamamen silinmemiştir.

Endonezya’da şeriat yalnızca Aceh bölgesinde geçerliyken, Hindistan’da farklı dini topluluklara göre değişen “kişisel hukuk” uygulamaları bulunur.

Bu durum, kanunların yalnızca bir düzen aracı değil, aynı zamanda kültürel kimliğin ifadesi olduğunu gösterir. Bir toplumun hukuk yapısı, o toplumun inanç sisteminin gölgesini mutlaka taşır.

---

Kadın, Erkek ve Hukukun Farklı Yüzleri

Toplumsal cinsiyet, din ve hukuk ilişkisini anlamadan “kanun nedir din?” sorusuna tam cevap verilemez.

Tarih boyunca erkekler, hukuku daha çok stratejik ve sonuç odaklı bir araç olarak kullanma eğilimindeydi — düzen kurmak, korumak, yönetmek.

Kadınlarsa, hukuku toplumsal ilişkiler ve empati üzerinden değerlendirdi. Kadın bakışı çoğu zaman “adalet”i değil, “hakkaniyet”i öne çıkarır.

Bu farklılık, modern dünyada hukukun gelişimine katkı sağladı.

Bugün aile hukuku, şiddet yasaları, eşitlik politikaları gibi alanlar kadınların tarihsel mücadelesinin sonucudur.

Kadınların “merhamet odaklı adalet” yaklaşımı, hukukun yalnızca cezalandırıcı değil, dönüştürücü olmasına katkıda bulundu.

Dolayısıyla dinî veya seküler fark etmeksizin, kanun artık hem vicdanın hem aklın ortak ürünü olma yolunda ilerliyor.

---

Ekonomik ve Kültürel Boyut: Kanun Kimin İçin Çalışır?

Bir hukuk sistemini sadece dini temellerle açıklamak yetersiz olur. Ekonomi, sınıf yapısı ve kültürel değerler de kanunun işleyişini belirler.

Karl Marx’ın da vurguladığı gibi, kanun çoğu zaman “egemen sınıfın çıkarlarını koruyan” bir araç haline gelir.

Bu açıdan bakıldığında, dini hukuk da seküler hukuk da benzer risk taşır: adaletin değil, gücün hizmetine girmek.

Ancak dinin sağladığı etik çerçeve, çoğu zaman kanunu insanileştirir.

Örneğin İslam’daki “kul hakkı” anlayışı, modern hukukta bireysel hak kavramına öncülük etmiştir.

Yahudilik’teki “Tzedek” (adalet) ilkesi, sadece bireysel değil toplumsal adaleti amaçlar.

Dolayısıyla din, hukukun etik pusulası olmayı sürdürmektedir.

---

Geleceğe Bakış: Yapay Zekâ Çağında İlahi Adalet Mümkün mü?

Bugün hukuk yapay zekâ, veri analizi ve algoritmalarla yeniden tanımlanıyor. Mahkemelerde karar destek sistemleri, otomatik yargılama süreçleri giderek yaygınlaşıyor.

Peki, makineler adalet dağıtabilir mi?

Bu noktada dinin “vicdan” kavramı yeniden önem kazanıyor.

Çünkü teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, empati ve merhamet yalnızca insanda var.

Belki de geleceğin dünyasında, hukuk dinin ruhunu —vicdanı, merhameti, hakkaniyeti— daha fazla içselleştirmek zorunda kalacak.

İnsan aklının sınırlarını zorladığımız bir çağda, kalbin rehberliğine yeniden ihtiyaç duyacağız.

---

Sonuç: Kanun Nedir Din?

Kanun, toplumu düzenleyen kurallar bütünüdür. Din ise bu düzenin anlamını sorgulayan vicdandır.

Biri “nasıl yaşamalıyız” der, diğeri “neden yaşamalıyız” sorusuna yanıt verir.

Bir araya geldiklerinde adalet doğar; ayrıldıklarında ya otoriterlik ya da kaos.

Bugün forumlarda, sokaklarda, üniversite kürsülerinde bu konuyu konuşmamız bile insanlığın ilerlediğini gösteriyor. Çünkü adalet, sorgulayan bir toplumun eseridir.

Peki sizce geleceğin dünyasında adaleti sağlayan güç hangisi olacak: Tanrı’nın yasası mı, insanın vicdanı mı?

---

Kaynaklar:

- Hammurabi Kanunları, M.Ö. 1754 – British Museum arşivi.

- Hobbes, T. (1651). Leviathan.

- Rousseau, J. J. (1762). Toplum Sözleşmesi.

- Nasr, S. H. (2002). Islam and the Order of Nature.

- Marx, K. (1859). A Contribution to the Critique of Political Economy.

- Kişisel gözlemler, akademik tartışmalar ve kültürel analizler (2021–2024).