Zebani hangi dilde ?

Mustafa

Global Mod
Global Mod
Zebani Hangi Dilde Konuşur? Bir Hikâyenin İçinden Anlam Arayışı

Merhaba arkadaşlar,

Bugün sizlerle uzun zamandır zihnimde dönüp duran, hem korkutucu hem düşündürücü bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Başta sadece bir dilin gizemini çözmeye çalışıyordum ama hikâye, beni çok daha derin bir yere götürdü: insanın yargılanma korkusuna, vicdanın sessiz yankısına ve toplumun bilinçaltında bir yerlerde yaşayan “Zebani” kavramına…

---

Bir Kütüphanede Başlayan Fısıltı

Yağmurlu bir kasım akşamıydı. Üniversitenin eski kütüphanesinde, “Orta Doğu Mitolojilerinde Ölüm Sonrası İnançlar” başlıklı bir tez hazırlayan Elif, rafların arasında kaybolmuştu. Tozlu bir kitap eline geçti: “Zebani’nin Dili.”

Yazar, 19. yüzyılda yaşamış, Osmanlı’nın son dönemlerinde Arapça ve Farsça karışımı mistik metinler kaleme alan bir bilgeydi: Hâfız-ı Ziyaeddin. Kitabın ilk sayfasında şu cümle yazılıydı:

> “Zebani, kelimelerin değil, vicdanların dilini konuşur.”

Bu cümle Elif’i çarpmıştı. Çünkü “Zebani hangi dilde konuşur?” sorusu, belki de aslında “İnsan nasıl yargılanır?” sorusunun ta kendisiydi.

---

Tarihsel İzlerin Peşinde

Elif araştırdıkça fark etti ki “zebani” kelimesi, Farsça “zabān” yani “dil” kökünden türemişti. İlginçtir ki bu kelimenin kökü bile sorunun cevabını içinde saklıyordu: Zebani, “dil”in temsilcisiydi, ama kelimelerin değil, gerçeğin dili.

Orta Çağ İslam düşüncesinde zebaniler, cehennemin bekçileri olarak geçerdi; ancak halk arasında onların yalnızca cezalandırıcı değil, aynı zamanda adaletin dili olduklarına inanılırdı. “Zebani hangi dilde konuşur?” dendiğinde aslında sorulan şey şuydu: “Adaletin dili nedir?”

Elif’in aklına dedesinin bir sözü geldi:

> “Evladım, dil dediğin sadece konuşmak değildir. Bazen sessizlik en sert kelimedir.”

> Belki zebani de bu sessizliğin beden bulmuş hâliydi.

---

Bir Tartışmanın İçinde: Cem ve Elif

Elif’in yakın arkadaşı Cem, tarih bölümündeydi. Rasyonel, çözüm odaklı, stratejik düşünen biriydi. Elif ise sezgisel, empatik, insanların hikâyelerine dokunmadan anlayamayacağını düşünen bir karakterdi. Bir akşam kampüs kafesinde bu konuyu tartıştılar.

> Cem: “Zebani dediğin simgesel bir figür. İnsan zihninin suçluluk mekanizması. Dili de yok, çünkü o sadece korkunun sesi.”

> Elif: “Ama korkunun da bir dili vardır Cem. İnsan korktuğunda hangi kelimeyi seçtiğine bak, işte orada vicdan konuşur.”

Bu diyalog, sadece iki öğrencinin tartışması değildi. Aslında tarihten bugüne süren bir dengeyi temsil ediyordu:

Erkeğin çözüm arayışıyla kadının anlam arayışı arasında köprü kurmak…

Biri “nasıl olur?” diye sorarken diğeri “neden olur?” diyordu.

---

Toplumsal Belleğin Yankısı

Zamanla Elif’in araştırması bir forumda paylaştığı yazıya dönüştü. İnsanlar kendi yorumlarını eklemeye başladı. Kimisi “zebani Arapça konuşur” dedi, kimisi “o dilsizdir, sadece kalbe bakar.” Ancak ortak bir nokta vardı: herkes içsel bir hesaplaşmadan bahsediyordu.

Bir kullanıcı şu yorumu yaptı:

> “Belki zebani biziz. Her yanlışta kendi içimizdeki bekçi bizi sorguluyor.”

Bu yorum Elif’i derinden etkiledi. Çünkü tarih boyunca “zebani” korkunun değil, farkındalığın bir simgesi olmuştu.

İslam mitolojisinde cehennemin kapı bekçileri yedi taneydi ve her biri bir insan kusurunu temsil ederdi: kibir, bencillik, yalan, ihanet, tembellik, öfke, umursamazlık. Her zebani bir dil konuşmaz, bir davranışı yankılardı.

---

Dilin Ötesinde: Anlamın Yankısı

Cem bir gün Elif’e sordu:

> “Peki Elif, zebaniyle karşılaşsan ne konuşurdun?”

> Elif gülümsedi:

> “Belki konuşmazdım. Çünkü o zaten benim söylemediklerimi duyardı.”

Bu cümle, Cem’in stratejik aklında bir sessizlik yarattı. Çünkü bazı soruların cevabı mantıkla değil, vicdanla bulunuyordu.

Zamanla Elif’in hikâyesi kampüste bir efsaneye dönüştü. Hocalar bile bu tartışmayı derslerde örnek göstermeye başladı. “Zebani hangi dilde konuşur?” artık bir dilbilim sorusu değil, etik bir sorgulamaydı.

---

Bir Denge Hikâyesi

Elif empatisiyle geçmişin duygusal boyutunu çözmüş, Cem stratejisiyle tarihsel kökleri ortaya koymuştu. İkisi birlikte şunu fark ettiler:

İnsan, ne kadar farklı düşünürse düşünsün, anlam arayışında yalnız değildir. Erkek aklın çözümcülüğüyle kadın sezgisinin derinliği birleştiğinde, ortaya bütünsel bir bilgelik çıkar.

Belki de zebani tam olarak bu dengeyi temsil ediyordu. Adaletin terazisinde bir kefede akıl, diğer kefede merhamet vardı.

---

Bugüne Düşen Gölge

Günümüzde zebaniler mitolojik varlıklar olmaktan çıkıp birer sembol hâline geldi. Modern toplumda “zebani” artık yargılayan değil, uyaran bir ses. Vicdanın dili, dilbilgisi değil, duygusal doğrulukla ölçülüyor.

Sosyal medyada, adaletsizliklere karşı çıkan bir tweet, yardıma koşan bir insan, sessizce yapılan bir iyilik — bunların hepsi zebaninin yeni dili olabilir. Çünkü çağ değişse de adaletin sesi hep aynı kalır: içimizden gelen o dürüst yankı.

---

Son Söz: Senin Zebanin Ne Söylerdi?

Şimdi sana soruyorum:

Eğer kendi içindeki zebaniyle konuşabilseydin, sana ne söylerdi?

Sana suçlarını mı hatırlatırdı, yoksa affetmeyi mi öğretirdi?

Belki de sessiz kalırdı — çünkü bazen en derin hakikat, hiçbir kelimenin sığmadığı o sessizliktedir.

Ve belki de işte o anda anlardın, zebani hangi dilde konuşursa konuşsun, her kelime insanın kendi kalbine çevrilir.